Hazel Sevim Ünsal'ın kaleme aldığı ve bir türlü çekilemeyen Madımak faciasını konu edindiği “Yeşil Biber, Mızıka ve Kızıl Saçlar” adlı sinema filminin şarkısının kendi sesinden amatör kaydı.
www.hazelsevimunsal.com/biyografi.aspx
MADIMAK: Yeşil Biber, Mızıka ve Kızıl Saçlar
Senarist: Hazel Sevim Ünsal
2 Temmuz 1993... saat 14:.00 civarında
Madımak Oteli’nin öfkeli kalabalık tarafından
taşlanmasıyla hikâye başlar. Aslında herkesin
beynine kazınan, düşündüğünde yüreğini yakan
bildik hikâye. Bu filmi belgesel anlatımından
ayıran şey, otelde mahsur kalanların son 8
saatinin karikatürist Asaf Koçak’ın anılarına
dayanılarak anlatılması.
Asaf, oradaki aydınlar
arasında en muzip, en sıra dışı kişidir belki de.
Çocuk gibi Kızılay’daki direklere tırmanan, klozet
kapağının üzerinde soğan rendeleyen, mızıka
çalarak insanları her daim neşelendirmeye
çalışan, mor çorap biriktiren biri için başka ne
denebilir?
Asaf otelin perdeleri tutuşturulana kadar bile
mızıka çalarak insanları neşelendirmeye çalışır.
Bu cehennemden kurtulacaklarına olan inancı 8
saat boyunca asla tükenmez. Yine bu 8 saat
boyunca sık sık geçmişine döner. Asaf,
Yerköy’de fakir bir ailenin 6 çocuğundan biri
olarak dünyaya gelir. Küçüklüğünden beri âşık
olduğu 2 şey vardır: resim ve rüyalarındaki kızıl
saçlı kız. Asaf, öğretmen okulunu bitirdikten
sonra, bir süre dağ köylerinde öğretmenlik
yapar. Sivas’ın bir köyünde öğretmenlik yaptığı
sırada, Dino (afacan) lakabını taktığı Hayrettin’le
aralarında özel bir ilişki gelişir. Öğretmenliği
bırakıp Ankara’ya dönünce, Asaf ve küçük
Hayrettin arasındaki bağ ne yazık ki kopar. Asaf,
yıllar sonra Hayrettin’le yeniden iletişim kurup,
onun ortaokulu bitirmesi için elinden geleni
yapar. Fakat Hayretin’in babası oğlunun
okumayıp çalışmasını, eve para göndermesini
istemektedir. Sonunda babanın dediği olur.
Hayrettin’le sonraki görüşme 4-5 sene sonra
olacaktır. Hayrettin kız kaçırır ve Asaf’ın yanına
sığınır. Asaf, Hayrettin ve sevdiği kızı günlerce
misafir eder, hatta cebindeki son parayı onlara
verir. Asaf, bu sıralarda Hazel ile tanışır. Hazel,
tiyatro bölümünü bitirmiştir ve program
metinleri yazmaktadır. Hazel, Asaf’a duygusal
anlamda bir şeyler hissederken, Asaf’ın aklı
çocukluğundan beri rüyalarına giren, bir gün
karşısına çıkacağına inandığı kızıl saçlı kızdadır.
Şenlik günleri yaklaşır. Asaf biraz da çektiği
maddi sıkıntılar yüzünden şenliğe gitme kararı
alır. Hiç değilse 2 gün sıcak yemek yiyebilecektir
(bu ne yazık ki tamamen gerçek). Asaf, Sivas’ta, Hollanda’dan alevi kültürünü incelemeye gelen
üniversite öğrencisi Carinna ile tanışır. Carinna
rüyalarındaki kızdır, sadece saçları kızıl değildir.
2 gün boyunca Asaf ve Carinna arasında müthiş
bir yakınlık oluşur. Asaf, Sivas’ta Dino
Hayro’suyla da görüşür. Hayrettin Asaf’ın
tanıdığı Dino Hayro değildir artık, farklı biridir.
Derken Sivas’taki olaylar şiddetlenir ve Asaf ile
arkadaşları otelde mahsur kalırlar. Yangın
şiddetlendiğinde Carinna’nın saçları tutuşur.
İşte o sırada Asaf Carinna’yı neden kızıl saçlı
hayal ettiğini çok acı bir şekilde anlayacaktır.
Otelin bitişiğindeki binaya giriş yolu
keşfedilince, bir anda herkes sevince kapılır.
Asaf, Carinna ve diğer birkaç sanatçı yan binaya
geçmeye çalışırlarken, birkaç kişi tarafından taş
ve sopalarla durdurulurlar. Aralarında Dino
Hayro da vardır. Asaf yıkılır. Dino, sadece
Asaf’ın geçmesine izin verir. Fakat Asaf
arkadaşlarını bırakmayıp otele geri dönecektir.
Sonrasında, önce Carinna ardından Asaf ölür
(kendisinden genç birkaç kişiyi kurtardıktan
sonra).
Bir iki gün sonra oteli temizleyen kişiler
Asaf’ın mızıkasını bulurlar. Mızıka küçük bir
çocuğun eline geçer. Aynı muziplikle mızıkayı
çalıp, Asaf gibi kapı eşiklerine tırmanan bir
çocuktur bu. Yeni Asaf’ların yetiştiği böylece
müjdelenmiş olur. Yitirilen sadece ve sadece 33
aydının bedenidir.
16. Yüzyılda Anadolu’da yaşayan halk ozanı Pir
Sultan Abdal iktidara karşı durduğu,
haksızlıklara isyan ettiği için dönemin Sivas
valisi Hızır Paşa tarafından önce hapis, sonra
idam cezasına çarptırılır. Ölüm cezasına
çarptırıldıktan sonra renginin sarardığını
söyleyen Sivas valisine “Güneş batarken
sararır...” diye yanıt verdiği söylenir Pir Sultan’ın;
yüzyıllar sonra adına memleketi Sivas’ta
düzenlenen kültür festivali sırasında 37 güneşin
daha batacağından habersiz.
2 Temmuz 1993. Pir Sultan Abdal’ı anma
şenlikleri. Türkiye’den ve dünyadan aydınlar
Sivas’ta bir araya geldi. Adı üstünde kültür
festivaliydi, hoşgörüsü ve insan sevgisiyle dillere
destan olmuş bir ozan adına düzenlenen...
Başka ne beklenebilirdi ki? 37 insanın ölmesi
beklenir miydi? Hayır. Ama oldu.
Aşırı dinci bir grup kin ve nefret yüklü
sloganlarla Madımak’a yürürken kısa bir süre
içinde güvenlik güçlerinin gruba müdahale
edeceği düşünülüyordu. Bu beklenilmeyen bir
tepki değildi; gericilik, tahammülsüzlük ve
cehaletle ilk defa karşılaşılmıyordu. Geçecekti,
grup dağılacak, az sonra Nesimi Çimen türküler
söyleyecek, Metin Altıok şiirler okuyacak, Asaf
Koçak bir fıkra anlatacak, Carinna Johanna’yla
birlikte kahkahalarla gülecekti tüm ekip. Ama
öyle olmadı, güvenlik güçleri müdahalede gecikti,
ayaklanma bastırılamadı, yangın söndürülemedi.
Göz göre göre, yanarak ve boğularak öldü 37 can.
Bu projeyi okuduğumda 2 Temmuz’u bir kez
daha hatırladım. Kaybettiğim dostlarımı, o hazin
günü. Tarihe kara bir leke olarak düşen Sivas
Katliamı sanıkları beklediğimiz cezayı almadılar,
pek çoğu yargılanmadı bile. Vicdanlarımızda,
hafızalarımızda bu yargılama devam ediyor
kuşkusuz. Madımak projesi hayata
geçtiğindeyse tarihe sürülmüş bu kara leke
ölümsüz bir belge olacak. Katliamın faillerine,
cehalete, tahammülsüzlüğe, gericiliğe, yobazlığa
verilebilecek en güzel yanıtı ve cezayı ‘Madımak’
verecek. Fransız yazar Andre Malraux’un
deyişiyle “Ölüme karşı tek yanıt sanattır.”
Yeni Madımaklar yaşanmasın diye...